Le Corbu ve akademi

Öngörülen gözlem aktarımı: Le Corbusier’in Tasarım anlayışı

Hikmet Eroğlu #he
6 min readMar 1, 2020

--

“Le Corbusier olarak tanınan Charles Edouard Jeanneret, kent planlamacı, ressam, heykeltıraş, yazar ve mobilya tasarımcısıydı.” Akademik olarak eğitim almamıştır. Mimarlığı deneyim yoluyla öğrenmiştir. Le Corbusier mimarlığın her şeyden önce soylu bir sanat olduğuna, entelektüel düşünceyi ve yüksek matematiği barındırdığına ve işlevsel gereksinimlerle beraber biçimlerin çok ötesinde ruhun yaratıcısı olduğuna inanıyordu. Onun “Mimarlık ışık altında bir araya getirilen kütlelerin ustalıklı, doğru ve görkemli bir oyunudur.” ifadesi yaklaşımını özetlemektedir. Ayrıca Le Corbusier CIAM ( Uluslararası Modern Mimarlık Kongreleri ) kurulmasına yol açmıştır. Fransa, Hindistan, İsviçre, Amerika ,Güney Amerika ve Japonya olmak üzere dünyanın bir çok yerinde yapı üretmiştir. Le Corbusier güçlendirilmiş beton ile tasarım olanakları yakalayan ilk mimardır. Yapının planı artık fonksiyonelliğini yitirmiştir. Le Corbusier, ölçü sitemi ve ideal tasarımın üzerine çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmaları sonunda Le Modular’ı yayınlamıştır. Le Modular altın oran ve 226 cm boyunda bir insan figürünün matematiksel oranda tanımlanmasıyla oluşturulmaya çalışan sözde ideal insan vücudu temsilidir. Ve fakat her bir yapının bir yan parselde bile tasarımının değişmesi öngörülüyor ise tek bir modülle bu durumu ifade ediyor olmak günümüz için yetersiz bir yaklaşımdır. Kendi dönemi baz alınarak yorum yapıyor olmak gerekirse kabul edilebilir mantıklı yaklaşımdır. Modular iki cilt basılmıştır. İlk ciltte sistem ikinci ciltte ise tepkilere cevaplar ve çeşitli eklemelerden oluşmaktadır. Le Corbusier, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan ve giderek ağırlaşan yaşamsal sorunların ancak yepyeni bir mimarlık anlayışı ile mümkün olabileceğine inanıyordu. Bunu gerçekleştirecek yegane düşünceninde “işlevselcilik” olduğunu savunmaktadır. İşlevselcilik esasında kısaca, biçim ile öz arasındaki gerçek ve doğrudan ilişki kurabilmeyi amaçlayan bir akımdır. Le Corbusier’in “Bir şey, bir ihtiyaca cevap veriyorsa güzeldir.” felsefesiyle işlevselliğe ne kadar önem verdiğini anlayabiliriz. Binalarda ilk kez kolon sistemini kullanarak, taşıyıcı görevi gören duvarları yükten kurtardığını, bu yöntemle yapının tasarımını özgürleştirdiğini ve yapının işlevselliğini arttırıldığını dile getirebiliriz. Yapılarında ilk kez bilinçli olarak çıplak betonu kullanan mimar brütalist bir anlayışa sahip olduğunu söyleyebiliriz. Pürizm akımının kurucularından olan Le Corbusier, bu durumun yapılarına da yansıtıyor. Le Corbusier’ in yapılarına bakıldığı zaman yatay bant şeklindeki pencereler, kübik formdaki binayı yükseltmek için kullanılan ince kolonlar, yapıya hareket kazandırmak için çatıda silindirik duvarlar kullanması dikkat çeken en belirgin özelliğidir. Aynı zamanda binanın doğal çevreyle uyumunu sağlamak için çatıların teras bahçeye dönüştürülmesini sağlamıştır. Le Corbusier, tarihi ve geleneği göz ardı etmeden mimarlık anlayışına çağdaş bir yorum getirmiştir. Sadece bir mimar olarak değil, düşünür ve sanatçı olarak kabul edilen mimar, çağdaş mimarlığa yeni bir tanım getirmekle birlikte, mimarlığın sanat dalı olarak kabul görmesinin ötesinde diğer sanatlara ilham veren bir noktaya gelmesini sağlamıştır. İdeal Villa doğal eşitlik ve orandan oluşan geometriden gelir ifadesi ile Le Corbusier boşluğun uygun şekilde tanımlanmasını sağlamıştır. Mimarın Villa projeleri incelendiğinde genel anlamda pencerelerin doğal ışığı almak için kullandığını, havalandırmak için ise makineleri tercih ettiğini söyleyebiliriz. Bu çerçeveler manzarayı yapı içerisine tanımlamak için kullanılmıştır. Aslında mimar açıklıkları bir çerçeve yapıyı ise bir fotoğraf makinesi olarak tasarlamıştır. Mimarın savunduğu beş ilkesi göz önüne alındığında bina kütlesinin zeminde yükselmesinin bir açı belirleme aracı olduğu mekanı bölen bağımsız kolonlar ile birlikte yapıyı tasarlamasının kullanıcıya hareket edebilme olanağında bulunduğu cephenin yapının duvarlarından bağımsız tasarlanarak bir sınır oluşturduğu yatay ve uzun bant şeklinde pencereler yapılarak iç mekana daha fazla ışığın alınarak fotoğrafın kalitesini ( yapının doğal ışık alma oranını) arttırmayı amaçladığını çatıları düz kullanarak hem çatı bahçesi hem yaşam alanı oluşturmasıyla kullanıcıya toprağı tekrar iade ettiğini söyleyerek yapılarını bir “makine” olarak tasarladığını belirtebiliriz.

Villa Le Lac bir tipolojiyi hedeflemektedir. Proje incelendiğinde tek bir dar bir ev olduğu açıkça görülmektedir. Minimum ev maksimum konfor ve yeteri kadar alan sunan yapı asgari yaşamı öngörmüş günümüzde popülerleşen minimalist yaklaşımlara zemin oluşturmuştur. Yapı fonksiyonelliği ve işlevselliği ön plana çıkarmıştır. Teknik başarılı bir deneme olarak görebileceğimiz yapı 11 metre uzunluğunda yatay pencere ve 64 m2lik inşaat mimarın üç ilkesine uyarak tasarlanmıştır. Açık kat planı, çatı bahçesi ve şerit pencere ile beraber minimalist yaklaşımın unutulan ilk örneklerinden olduğu söylenebilir. Le Corbusier, 1920 yılında Masion Monol ve Masion Citrohan bir makine olarak tasarlamıştır. Otomobillerin imalatından etkilenen dahi taklit ederek prefabrik evleri öngörmüştür. Bu ev; teras, evi destekleyen ve yukarıda tutan direkler, süslemesiz cephe ve maksimum doğal ışık için şeritler halinde yatay pencerelerden oluşmaktadır. Mimarın ilkelerin sonuçları burada açıkça görülmektedir. Ev, açık oturma alanı ile hücre benzeri yatak odaları arasındaki tipik mekânsal kontrastı içermektedir. 1931 yılında inşa edilen Villa Savoye sütunlar üzerindeki beyaz bir kutudur. Mimarın endüstriyel forma yansıması olarak arabanın çizdiği kavis zemin kat dairesel alanında hissedilmektedir. Birinci kattan ikinci kata çıkarken sizi karşılayan dikdörtgen açıklık Le Corbusier’in kullanıcıya hareket üzerinde yapıyı deneyimlemesini sağlamaktadır. Mimarın “Merdiven ayırıcıdır rampa bağlantı kurar.” ifadesi ile mekanlar arasında hareketi algılatmak amacıyla kullandığını daha iyi anlayabiliriz. Mekanlarda birden farklı açıklıkla karşılaşırız bu durum kullanıcıya çerçeveli bir manzara sunmak ve kendi deneyimini kullanıcıya yaşatmayı hedeflediği içindir. Her çerçeve farklı bir manzara sunar. Villa Savoye konut yapılarının teoriğini oluşturmaktadır. Mimarın beş temel ilkem dediği bakış açısının tamamının yansımasıdır. Yapı kütlesini zeminden yükselterek yeşil alanın sürekliliğini sağlamıştır. Buna ek olarak yapının zemin katında cepheye bakan duvarı yeşile boyanarak uçuyor hissi verilmeye çalışılmıştır. Planlama sistemi mekânı bölen kolonlardan bağımsız olarak tasarlanmış bu durum kullanıcıya hareketi deneyimleme fırsatı vermiştir. Cephe yapıdan kurtarılarak hem yığma duvarda olan taşıyıcı durumu ortadan kaldırılmıştır hem de bağımsız bir tasarım öngörmüştür. Yatay ve bant şeklinde pencereler yapılarak iç mekâna daha fazla ışık girmesi sağlanmıştır. Mektupları incelendiğinde şark seyahati sonrası etkilendiği coğrafi durum burada öne çıkmıştır. Çatı bahçesi kavramı öne atılmış ve çatıyı düz olarak planlayan mimar topraktan aldığını toprağa iade etmiştir. Le corbusier ’ in 1920’ lerdeki villarında gözün odak noktasının tek bir yer olmadığı bu durumunda mimari bir eyleme-gezintiye ve yatay pencere kurgusu ile mekanın çöküşüyle birlikte gerçekleştirdiğine dikkat çeker. Mimar Savoye ve Roche gibi projelerinde rampa ve sarmal merdiven gibi yatayda ve dikeyde dolaşım elemanlarını kullanarak dinamik bir yapı tasarlamıştır. İki yapıda da mimari hareketin kütle ilişkisi ve sirkülasyonla beraber ustaca sağlandığı görülmektedir. Murondin House projesinde Le Corbusier İkinci dünya savaşı yıkımına verdiği mimari bir yanıttır. Projede çamur, ağaç gövdeleri ve dallar gibi hazır malzemelerden oluşturmuştur. Yerel gruplar tarafında inşa edilebilecek geçici barınaklar olarak tasarlanmıştır. Mimarın diğer projelerine nazaran daha ilkel ve organik malzeme seçimi bölgesellik-yerellik kavramlarını öne çıkarmıştır. Bu durum mimarın çalışmalarında bir kayma temsili olarak görülebilir. Le Corbusier, varlıklı değirmen sahibi aileler için Villa Shodhan (1954), Sarabhai Evi (1955) ve inşa edilememiş Chinubhai Evi olmak üzere üç villa tasarladı. İki kurumsal bina, Millowners Derneği Genel Merkezi ve bir müze olan Sanskar Kendra da kendisi tarafından tasarlandı. Villa Shodhan, ayrı bir mutfak bloğuna sahip kübik bir beton yapıdır. Chinubhai evi için tasarımı benzerdi, Sarabhai Evi ise düşük profilli, yere sarılma bir bina olarak tasarlanmıştır. Villa Shodhan’ın tasarımı Le Corbusier’in 1920'lerde Maison Citrohan gibi evlerdeki tasarım anlayışına öncülük ettiği söylenebilir. Evin düz çatısı duvarlarından sürekli bir pencere bandı ile ayrılır. Küp, bahçenin manzarasını sağlayan büyük cam pencerelerden ve iç mekana ışığa izin veren küçük yarıklardan içeri girer. Zemin katta çift katlı resepsiyon odaları ve yukarıdaki katlara erişim sağlayan bir rampa bulunmaktadır.Birinci kattaki terasa üç yatak odalıdır.Villa Shodhan’ın kübik formunun aksine, Sarabhai Evi, iç ve dışın birbirine aktığı yatay bir binadır. Formlow’da Millowners ‘Association Building, Le Corbusier’in önceki Villa Cook da olduğu gibi bir küvete bir dizi ekleme ve çıkarma işleminden oluşur. Bina, cesur bir batı cephesine ve cepheden ayrı bir heykel işi olarak bağımsız bir merdivene ve rampaya sahiptir. Işık ve gölge oyunları binanın genel heykelsi etkisine katkıda bulunur. Le Courbusier’ın villalarında aşinalık kavramıyla tanışırız; zemin kattaki pilotislerin sonucu olarak cephe detaylarında uyguladığı ritimde klasik döneme gönderme yapmıştır. Topraktan aldığı toprağa iade etme düşüncesiyle bina kütlesinde ilk defa Villa Savoye’ de koparan mimar yeşil alanın sürekliliğini sağlamıştır. Özellikle Hindistanda yaptığı villalardaki cephelerin iklimsel koşullara göre şekillendirmesinin yanı sıra o cephedeki ritim arkaik akla bir öykünmedir. Genel olarak Le Courbusier ‘ in yapılarındaki modernizmin arkasındaki aşinalığı ince çizgilerle okurken; iklimsel verileri bir girdi olarak kabul edip yapılarını tamamen neden sonuç ilişkisine dayalı şekilde tasarlamıştır. Le Courbusier’ın tasarım anlayışını özetlemek gerekirse mimar için geçmiş ve gelenek her zaman öğretici olmuş bunun yanı sıra endüstriyel çağdan etkilenmiştir. Villalarında savunduğu ilkeleri korumayı hedeflemiş fakat ikinci dünya savaşından sonra da insan ruhunu esas alarak tasarımları gerçekleştirmiştir.

--

--